22 Eylül 2012 Cumartesi

KAYIP CÜZDAN

Sena koşarak okul otobüsüne bindi. Boş olan koltuğa oturdu. Ama sırtına bişey değiyordu. Dönüp arkasına bakınca bir cüzdan gördü. '' Herhalde sabahçılardan biri düşürdü'' diye düşündü. Servis şöförüne söyledi. servis şöförü:
- Al senin olsun. Bulamam onun sahibini zaten işim başımdan aşkın...
Sena eve geldi. Koşarak annesini yanına gitti:
- Anneeeeee! Anneeee bi cüzdan buldum.
- Nerde buldun bakiyim o cüzdanı
-Serviste buldum anne
- Servis şöförüne söyleseydin
-Söyledim '' al senin olsun '' dedi,
- Ne kadar var içinde
-Saymadım
-Saysana o zaman
- 300 tl var anne
- Yarın biraz erken kalk okula erken gidelim bu cüzdanı müdüre ver bu cüzdanın içinde çok para var ve bi öğrenci düşürmüş, ama bi öğrencide bu kadar para ne ararki hem de okulda...
- Tiyatro vardı anne ondan olabilir
Ertesi gün Sena saat 9.30 da kalkıp cüzdanı müdüre verdi. Müdür onu tebrik etti. Sena çok iyibir iş yaptığını anladı. Hep dürüst olmaya karar verdi.

20 Eylül 2012 Perşembe


PASTEL BOYALAR

Selin uyandı. Perdelerini araladı. Esnedi. Kalktı. Yatağına kötü bir bakış fırlattı. Sanki "aman bugün de seni toplamayıvereyim" der gibiydi.

Annesi geldi ve şöyle dedi:

-Hayatııııım, bak anneannen sana ne göndermiş!

Selin çok heyecanlandı. Çünkü anneannesi çok güzel hediyeler gönderirdi. Bir keresinde oyuncak mutfak seti göndermişti. Bir keresinde ise oyuncak bebek ve kıyafetlerini göndermişti. Doğum gününde ise ona prenses kıyafeti göndermişti. Selin o kadar çok sevmişti ki o kıyafeti! Pembe, üzerinde simler ve güller vardı. Babetleri de vardı. Pembe babetler...

Acaba bu sefer ne göndermişti? Bir kıyafet mi? Başka bir mutfak seti mi? Yoksa kendini paketin içine koyup ona mı yollamıştı? 

Hemen gidip paketi açtı. İçinden bir not ve pastel boyalar çıktı. "Pööh, pastel boya!" Hiç hevesi kalmamıştı.

Annesi:

-Selin çok ayıp! Bak bir not var al, oku.

Aldı. Sesli okumaya başladı:

-Sevgili Torunum Selin,
Güzelim şimdi kesin "off be anneanne bunu mu gönderiyorsun bana?" diyorsundur. Ama boyalar sihirli. Boyayınca boyaların canlandığını göreceksin. Ama unutma, yalnız olmalısın! İlk denemende boyalarla yaptığın resim canlanmazsa korkma. İkincisinde canlanır. Sana mutluluk diliyorum. Annenannen...

Selin hemen koşup resmi yapmaya başladı. Annesi "pöh canlanıyormuş!" dedi. O ise resmini bitirmiş, dikkatle resme bakıyordu. Annesi gitti. Bir baktı ki tavşanı kağıdın üzerinde pıttık pıttık dans ediyor. O anda resim yapma tutkusu başladı.

Selin şimdi on sekiz yaşında. Tavşanın gerçekten dans etmediğni, nottan etkilenerek tavşanın dans ettiğini sandığını anlaması onun tam on yılını almıştı.

DENİZİN ALTINDA BİR GECE

Yüzüyordum. Bunu başarırsam bir rekor kıracaktım. Denizin altında bir gece geçirmeliydim. Ama bunu nasıl yapacaktım? Vakit geçmek bilmedi bir türlü. Ben de sayı saymaya başladım. Say, say, say... 1200'de durdum. Biraz korkuyordum. Yüzdüm, yüzdüm. Gördüğüm balıkları dürtüklemeyi denedim. Ama bir süre sonra bu da sıktı. "Ne yapsam?" diye düşünürken zor nefes aldığımı hissediyordum. Ne yaparsam yapayım zor nefes alıyordum.

Oliver bana:

-Merak etme sana tam on saat yetecek hava koydum, demişti.

Ben de sizler gibi, anlamasam da:

-Tamam, dedim.

Bana on saat hava verdiğini söylese de ben zor nefes alıyordum. Psikolojikti. Tam sekiz saattir suyun altındaydım. Hiç uyumamıştım. Uykumun geldiğini de söyleyemezdim. Son iki saatim geçmek bilmedi. Sonunda yukarıdan üç kere, yüksek sesle çalınan çan sesini duydum. Yüzerek yüzeye çıktım.

Oliver bana:

-Aferin Jack, aferin aslanım! İşte, denizin altında bir gece geçirdin, dedi.

Gün doğmuştu. Bense çok heyecanlıydım. Ve şimdi gururla söylüyorum "ben Jack Pickerson..."