30 Aralık 2010 Perşembe

UZUN BİR ARADAN SONRA...

Siteme bakmayalı uzun zaman oldu. Dersler, hele hele sınavlar çok yoğun olduğu için siteme çok bakamadım. Ama şimdi hepinizin yılbaşını kutluyorum ve yeni hikayeler ekleyeceğime söz veriyorum.

HEPİNİZİN YILBAŞI KUTLU OLSUN.

SAĞLIK

Hapşırırken elini
Hemen götür ağzına
Eğer götürmezsen
Bulaştırırsın başkasına


Öksürürken
Yanında
Peçete bulundur
Daima

13 Kasım 2010 Cumartesi

YILBAŞI

Ben Leyla. 11yaşındayım. Bugün sınav olduk. Emel bana teneffüste kopya vermem için yalvarıyordu. O'na kendisinin çözmesi gerektiğini söylüyordum. Zil çaldığında kağıtlar toplandı. Sonra öğretmen kağıtları dağıttı. Ben 95 almıştım. Bir sorum boş kalmıştı. Berna'nın 3, Emel'in 2, Aslı'nın 5, Beren'in 7, Selma'nın ve Selen'in 4 sorusu boştu. Selma ve Selen ikizdi. Saçları siyahtı, gözleri kahverengiydi. Çok benziyorlardı. Beş gün sonra yılbaşıydı. Bütün sınıf arkadaşlarımla bizim evde toplanacaktık. Yalnız, babası zengin diye şimarık Sena gelmeyecekti. Ama o gün çok değişik bir şey oldu. Dinleyin şimdi:

Nihayet büyük gün geldi. Saat 10.00'da evde toplandık. Bir baktık ki saat 11.30'da Sena geldi. Bir sürü hediye içinde geldi. Oturdu. Biz Sena'ya "niye bizimle oynamıyorsun?" dedik. "Bence yılbaşı sadece hediye demektir" dedi.

Ama biz oyun oynarken gördü, coştu.

O da aramıza katıldı...

2 Kasım 2010 Salı

GÜLÇİN

Bir oyuncak mağazasında raflara dizilmiş binlerce oyuncak alınmayı bekliyordu. Gülçin ve Ayıcık hiç ama hiç anlaşamıyorlardı. Gülçin yaramaz bir oyuncak bebek, Ayıcık ise bir fare kadar minik bir ayıydı.

Bir gün bir çocuk geldi. Gülçin'i, Ayıcık'ı, bebek evini ve içindeki bebekleri, Maymun'u, kurmalı fareyi, kurmalı örümceği ve başka bir oyuncak ayıyı aldı.

Eve geldiklerinde Gülçin düğmesini düşürmüştü. Ayıcık düğmenin Gülçin'e ait olduğunu bilmediğinden düğmeyi boynuna dikmişti. Gülçin onu Ayıcık'ta görünce hemen gece uygulanacak bir plan düşünmüştü. Gece Ayıcık bebek evinde uyuyordu.

Gülçin camı açtı ve:

-Ayıcık düğmemi geri vermezsen seni çöpe atarım!

Ayıcık:

-Vermiyorum. O benim düğmem.

Gülçin hemen Ayıcık'ı yere atmış ve üzerinde zıplamaya başlamış.

Ayıcık:

-Düğme benim, diyormuş.

Gülçin:

-Evet, demiş, seni çöpe atmanın zamanı gelmiş de geçiyor bile.

Ayıcık çöpü boylamış. Bağırıyormuş ama Gülçin Ayıcık'ın üzerini çöplerle kapatmış. Sabah Ayıcık eve bir bacağı kırık olarak dönmüş. Olan biteni herkese anlatmış. Bacağını da çöpte demir şeyler onu ezdiği için kırdığını söylemiş. Gülçin düğmesini almış ama hala üzgünmüş. Çünkü oyuncaklar onunla bir hafta konuşmamışlar.

22 Ekim 2010 Cuma

ALİ'NİN GİZLİ KUTUSU

Ben ve arkadaşlarım, yedi kişi toplanmış, parkta saklambaç oyunu oynuyorduk. O sırada Ali, elinde kırmızı bir kutuyla geldi.

Hepimiz Ali'ye:

-Kutunun içinde ne var? diyorduk.

Ali:

-Size güveniyorum.

Ben:

-Hangi konuda?

-Kutunun içindeki şeyi göstermekte.

Ayşe:

-Ne var ki?

-Göreceksiniz.

Eda:

-Hadi göster!

Ali:

-Sakin olun! dedi ve kutunun içinden küçük, kar beyaz bir şey çıkardı. Bu, parmağım kadar, mini minnacık bir tavşandı.

Ayşe çığlığı bastı:

-Çok şirin, çok sevimli!!!

Ali:

-Bakın, bu tavşana her gün bakamam. Sadece pazar günleri alabilirim. Siz hepiniz birer gün alın.

Hepimiz kabul ettik. Ben cumartesi ve salı günleri alabiliyordum. Dört ay sonra tavşan bayağı büyümüştü. Adını "Süt" koymuştuk. Tavşancık bizi çok seviyordu. Emeğimizin karşılığını almıştık. Hepmiz Süt'e bakıp gülümsüyorduk.

18 Ekim 2010 Pazartesi

HERKES DIŞ GÖRÜNTÜSÜ GİBİ DEĞİLDİR

Sınıfımıza yeni bir kız geldi. Adı Leylakmış. Saçları hafif sarıya kaçan kahverengiydi. Kız çok tatlıydı.

Öğretmen kıza:

-Hoşgeldin yavrum. Geç Melek'in yanına otur, dedi.

Ben heyecanlanmıştım. Kız geldi yanıma oturdu. Öğretmen derse devam etti. Kız çok çekingendi. Teneffüs olunca kız hızlı adımlarla bir yere gitti. Leylak'ın nereye gittiğini merak etmiştim. Takip ettim. Leylak hızlı hızlı birinin yanına gitti. Gülüp eğleniyorlardı. Sonra diğer kız Leylak'a bir kağıt verdi. Leylak kızla vedalaşıp sınıfa gitti. Yanına gittim.

O'na:

-Benim adım Melek, dedim.

Kız:

-Ben Leylak, dedi.

-Önceden başka bir okula gidiyordum şimdi ise bu okula geldim.

-Deminki kız kimdi?

-O mu? Kuzenim. Adı Emel.

Sonraki günlerden bir gün, Leylak'ı birini iterken gördüm. O zaman Leylak'ın o kadar da tatlı biri olmadığını anladım.

Herkes dış görünüşü gibi olamaz...

23 Eylül 2010 Perşembe

İLKÖĞRETİM HAFTASI

Çocuklar okula gider
Neşe ve sevinç içinde
Yeni çanta, ayakkabı
Al bize anne

İlköğretim haftasında
Okullar açılır
Açık pencereden sesler
Caddelere yayılır.

Bige Güçer

BENİM HİKAYEM

Merhabaaaaaaaaaa...

Tatilimden geri döndüm. Çok güzel bir tatil geçirdim. Anlatmamı istersiniz herhalde.
İlk GÜLBAHÇE'ye gittik. Büyük harfle yazdım çünkü orayı çok seviyorum. Orada bolca yüzdüm. Köpeğimle oynadım. "Efsane". Çok tatlıdır o. Sonra oraya Nilüfer Ablam ve Egemen Abim geldi. Oradan Bodrum'a gittik. Daha ilk günden ayağımı taş kesti. Hep başıma böyle talihsizlikler gelir zaten! Orada, Arın diye bir arkadaş edindim. Oradan Gökova'ya geçtik. Orada Sinem Ablamla Utkan Abim vardı. Orada da çok eğlendim.

Ama insanın evi gibisi yok.

HERKESE KUCAK DOLUSU SEVGİLER

BİGE

8 Temmuz 2010 Perşembe

Herkezden özür dliyorum.Ama yazın bir mola vermek istiyorum.Bütün kış hikayeler yazdım vede onları ekledim.Mola vericem ama ağustosun sonunda yine eklemeye başlıyıcam.

7 Temmuz 2010 Çarşamba

ANNEMİZ

Bakan bize bıkmadan usanmadan
Her iyi işimizde emeği var
Canım annem

Korur bizi kötülüklerden annemiz
Doğrusunu o bilir
Canım annem

Her dediğini yapalım
Onu hoşnut bırakalım.

YAZIN BOLCA YÜZDÜK

Mevsim yazdı. O gün Işık ve ailesi tatile gideceklerdi. Işık çok heyecanlıydı. Sabah erkenden kalktı ve annesini uyandırdı:

-Anne, anne uyan!

Annesi:

-Ne bu acelen kızım?

-Tatile gitmeyecek miyiz?

-Gideceğiz, gideceğiz de bilet öğlene.

Işık sabredemeyecekti.

-Nasıl, ama ama nasıl? diye kekeledi. Babasını uyandırdı.

-Baba uyan!

Babası uyandı:

-Ne oldu Işık?

Işık:

-Biletler öğlene mi?

-Evet öğlene.

Işık midesine yumruk yemiş gibi oldu. Kahvaltısını etti, bir şey kaldı mı diye baktı. Televizyon izledi, öğlen oldu. Uçağa bindiler ve yazlığa gittiler. Anneannesi ve dedesinin elini öptü. Annesine sordu:

-Denize girebilir miyim?

Annesi:

-Daha yeni geldik, dedi.

Ertesi sabah Işık sordu:

-Denize girebilir miyim?

Babası güldü:

-Daha yemek yemedik.

Kahvaltı ettiler. Işık, "denize girelim de denize girelim" diye tutturdu. Öğlen annesi güneşlenirken o bolca yüzüp eğlendi. Sonunda annesi de denize girdi ve birlikte eğlendiler. Sonra da denizden çıkıp yıkandılar ve yemek yiyip kumda oynadılar.

30 Haziran 2010 Çarşamba

İLK HİKAYE

Cennet Perisi benim ilk yazdığım hikayedir. Bir gün odamda ödev yaparken aklıma bu hikaye geldi. Ödevi mödevi bırakıp masamdan ok gibi fırladım. Hemen yazmaya koyuldum ve de 15 dakika içinde bitirip ödevime döndüm. Annem ve babama okudum. Çok beğendiler. Aradan 1-2 ay geçti benim hikayelerim de 65 tane falan olduğu için bana bu blogu açtık.
Bige

Ek bilgi: (ok gibi fırladım) kelimesi deyim olarak kullanılmıştır.

29 Haziran 2010 Salı

ŞAKACI MIRNAV

Şakacı bir kedi yavrusu varmış. Bu yavrunun adı Mırnav’mış. Ama Mırnav eşek şakaları yaparmış. Annesi Mırnav’ı önüne alıp konuşmuş:

-Bak Mırnav, şaka yapmak güzel biliyorum ama eşek şakası güzel değil!

Mırnav:

-Güzel, can yakmıyor ki!

-Ama insanları utandırıyor.

Mırnav’ın umuru bile olmamış.

Evin hanımı sonunda sıkılmış. Mutfak hep yumak doluymuş ve takılıp, bir günde sekiz kez yemeği dökmüş.

-Yeter dayanamıyorum! demiş.

Mırnav’ı direk dışarı atmaya karar vermiş. Mırnav annesini dört ay görememiş. Zor su bulmuş, yemek daha da zor. Evin hanımı sonunda Mırnav’ı içeri almış. Mırnav bir daha eşek şakası yapmamış.

PARTİDEN SONRA

Hep zararlı şeyler yiyen bir çocuk varmış. Bu çocuğun adı Nil’miş. Doğumgünü yaklaşan Nil çok heyecanlıymış. Düzenliymiş Nil ama abur cubura çok düşkünmüş. Nil’in doğumgünü evlerinde olacakmış. Nil sekiz yaşına girecekmiş. Doğumgünü gelmiş çatmış. Nil bir yiyecek listesi hazırlamış ve annesine vermiş. Annesi listeye bakmış.

Listedeki yiyecekler:
1. Cips
2. Hamburger
3. Patates kızartması
4. Bonibon
5. Tost

Listedeki içecekler:
1. Kola
2. Fanta
3. Gazoz

Annesi Nil’e bakmış ve:
-Peki, demiş.

Bolca eğlence olmuş. Nil beş gün sonra doktora gitmiş.

Annesi:

-O kadar abur cuburun sonucu bu, demiş.

Nil artık abur cuburu bırakacağına söz vermiş.

KISKANÇLIK KÖTÜDÜR

Bir ormanda bir sincap doğmuş. Sincabın adı Momo imiş. Ama çok büyük bir sorun varmış. Bu sincap çok kıskançmış. Momo yuvaya başlamış. Bütün beğendiği ve kendinde olmayan şeylere zarar veriyormuş. Mesela arkadaşı maymunun kalemini çok ama çok beğenmiş ve onu gizlice çöpe atmış. Maymun Pitti sırasına gelince kalemini bulamamış ve öğretmenden istemek zorunda kalmış:

-Öğretmenim!

Öğretmen:

-Evet Pitti?

-Kalemimi sıranın üzerine bırakmıştım ama şimdi yok. Bana kalem verir misiniz?

-Peki.

Momo gün içinde türlü türlü kıskançlıklar yapmış. Ama bir de bakmış ki arkadaşları üzülüyor, suçunu itiraf etmiş ve bir daha da kıskançlık yapmamış.

25 Haziran 2010 Cuma

HASTAYIM

Siteme giren herkesten özür diliyorum. Hasta oldum ateşlendim de, siteme bakamadım ancak bugün iyi oldum. Benim de ilk işim sitene bakmak oldu tabi.
Bige

AKBABALARIN UMUDU

Bir varmış bir yokmuş bir zamanlar akbabalar ülkesi varmış. Bu ülkede 890 tane akbaba varmış. Çok yaşlı bir tane akbaba varmış. Bu akbaba grubun başı olmak istiyormuş. Çünkü ne zaman ne olacağını çok iyi biliyormuş. Ama bizim diğer genç akbabalar iri yarı bir akbaba seçmek istiyorlarmış. Lider seçimi yapılmış. “Dinozorlar hep yumurtalarını buraya bırakıyorlar değil mi?” demiş lider akbaba. Biz de onlar giderken yumurtalarını çalalım. Herkes bu fikri onaylamış, biri dışında herkes. Yaşlı akbaba “yapmayın” demiş. Ama hep bunu yapmışlar. Yaşlı akbaba yapmamış.

Sonunda:

Büyük dinozora yem olmuşlar.

20 Haziran 2010 Pazar

KÖTÜLÜK YAPAN İYİLİK BULMAZ

Çok eski zamanlarda ülkeleri krallar yönetirmiş. O zamanlarda, yaşlı mı yaşlı bir nine yaşarmış. Kralın kötü olduğunu bildiğinden krallığa adım bile atmazmış. Öyle iyilik severmiş ki! Ona kötülük yapanları bile severmiş. Yaşlı nine pazara giderken, kral, biri atına dokundu diye onu 80 yıl cezalandırmış. Nine kralla konuşmaya karar vermiş:

-Sayın kralım böyle yapmayın lütfen adamcağız bir tek atınızı sevdi. Kötülük yapan iyilik bulmaz kralım.

Kral:

-Yaşlı nine, akılsız nine, ne dediğini bilmiyorsun sen! Bu küstahlıkla nasıl karşıma çıkarsın sen? Bu sefer seni affediyorum ama bir daha affetmem ona göre!

Sonunda halkın istediği olmuş. Yeni çok ama çok iyi kalpli bir kral gelmiş.

Eski kral yine nineyi görmüş:

-Sen haklıydın nineciğim. Ben ne yaptığımın her halde farkında değildim, kötülük yapan iyilik bulmaz…

11 Haziran 2010 Cuma

MİNİK KURBAĞA

Tombo arkadaşlarıyla kurbağa gölünde oynuyormuş. Annesi Tombo’ ya:

-Haydi gel oğlum yemeğin hazır, demiş.

Tombo, istemeye istemeye:

-Tamam anneciğim geliyorum, demiş.

-Bay bay arkadaşlar, yemek yemeliyim, yine burada buluşuruz, demiş.

Ertesi gün Tombo okula giderken yolda tavşan Toli’yi görmüş:

-Merhaba Toli, bügün nasılsın?
Toli, Tombo ’ nun yüzüne bile bakmamış. Çünkü Toli şımarığın tekiymiş. Sınıfa geldiklerinde Toli, “ben herkesten zengin, akıllı, daha iyi, üstün, iyi ve çok güzelim” tavırlarıyla herkesi her zamanki gibi kendine hayran bırakmış. Ama Toli’ nin artık hiç ama hiç arkadaşı kalmamış. Onun yerine Tombo ile arkadaşlık edip Toli’yi bırakmışlar. Çünkü Tombo, hiç Toliyle arkadaşlık etmemiş.

HIRSIZLIK KÖTÜDÜR

Eski zamanlarda Ali, Ahmet, Mehmet, Cemil, Ayşe, Kerem bir de küçük Can varmış. Hepsinin de kötü yanları, iyi yanları varmış. Ahmet kıskançmış. Ama yine de dışlamıyorlarmış onu. En kötüsü Mehmet’miş. Hırsızlık yaparmış. Yine de dışlanmıyormuş. Ali bir gün düdüğünü düşürmüş. Küçük Can onu bulmuş:

-Bu düdük kimin?

Ceren söze karışmış:

-Kimin sarı bir düdüğü var?

Ali “benim” diyemeden Mehmet:

-O düdük benim.

Ali:

-Hayır benim.

Mehmet:

-Benim.

Ali:

-Benim.

Ali sonunda sıkılmış:

-Senin olsun.
Aralarında böyle bir sürü olay geçmiş. Sonunda Mehmet’in hiç arkadaşı kalmamış. Mehmet bir daha hiç hırsızlık yapmamış. Ama işe yaramamış.

8 Haziran 2010 Salı

DÖRT ARKADAŞ

Biz dört arkadaşız
Hep bir aradayız
Art arda sıralanırız
Sizi yalnız bırakmayız.

Adlarımız farklı, farklı
Yaz İlkbahar Kış Sonbahar
Tanıdınız bizi her halde
Bayağı iyi şekilde...

MEVSİMLER

Sonbaharın simgesi ağaç yaprağının dökülmesi
Bak dört yana gör ne dediğimi anla.
Kış bu mevsim başa bela
Hasta ol ye iğneyi.

İlkbahar ağaçlar çiçek açar,
Güzel kokar, kopartma solar
Yaz gir denize bolca yüz
Dikkat et gitme derinlere boğulma yaralanma

Bu dört arkadaş hep yanı başımızda
Yalnız dikkat et hepsinin iyi yanı kötü yanı var.

İYİ KALPLİ KUŞ

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, hayvanlar ormanında hayvanlar mutlu mesut yaşıyorlarmış. Çok ama çok hayvan olduğu için kuraklık yaşanıyormuş. Eee nasıl yaşanmasın sincaplar, aslanlar, kuşlar, fareler, tavşanlar, kaplanlar, zürafalar, tilkiler, kurtlar, ayılar bu sudan içe içe kuraklık olmuş. Orada çok iyi kalpli bir kuş varmış ki, işte bu kuş kendinden büyük bir orman kurtaracakmış. Bir gün orman halkı toplanmış ve ormanlar kralına kuraklığı açık etmişler: “Sayın kralım bir kuraklık oluştu. Buna bir çözüm bulunmazsa hepimiz susuzluktan öleceğiz”. Ormanlar kralı: “Tamam, kuraklığa çözüm bulacağım, söz” demiş ve böylelikle halk da rahatlamış.
Minik kuşun da kulağına ulaşmış. Kuşçuk, annesine sormuş: “Anneciğim şu kuraklık hikayesi doğru mu?” Annesi: “Tabii ki doğru yavrum, bana güvenebilirsin” demiş. Kuşçuk, kuraklığın nedenini bulmaya karar vermiş. Annesiyle konuşmuş: “Annecim ben kuraklığın sebebinin bu olduğuna inanmıyorum. Araştırmaya çıkacağım”. Annesi: “Peki ama çok dikkatli olacaksın”. Kuşçuk: “teşekkür ederim anneciğim” demiş. Hazırlıklar başlamış: sular, ekmekler, dallar, bisküviler, miniminnacık örtü ve yastık.
Sonunda yola çıkılmaya hazırmış. Kuşçuk, ormanda kaldığı sürece bir sürü araştırma yapmış. Tavşanları gözlüyormuş. Evine dönmüş. Tabi ormanda 5 ay kalmış. Tavşanların suçlu olduklarını söylemiş: “Onlar suyumuzu kesip kendilerine saklıyorlar”. Tavşanlar suçlu bulunup ormandan atılmışlar. Böylece herkes yaşamına devam etmiş, küçük kuşu hep kahraman gibi görmüşler.

YORUMLARINIZI BEKLİYORUM

Eee... hepsine yorum göndermişsiniz. "Ülkleri Yok Etmeyin"e yorum yok mu? Anne, Sinem Abla, Hatice Teyze ne duruyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum.

7 Haziran 2010 Pazartesi

OKULLAR TATİL

Bugün okullar tatil olduğu için vaktim vardı ve iki hikaye birden ekledim. Okuyucuların iyi vakit geçirmesi dileğiyle...

CİMRİ OLMA

Bir ormanda hayvanlar yaşarmış. Bu ormanda bir tavşan doğmuş. Bu tavşan büyümüş anaokuluna başlamış. Ama bir sorun varmış. Bu tavşan çok cimriymiş ve kibirliymiş. Bir gün yine okula giderken bir arkadaşını görmüş ve ona demiş ki “Okula geç mi kaldın?”. Arkadaşı “evet” demiş. Tavşan “Ben asla geç kalmam. Ama sen kalırsın. Çünkü eziksin” demiş. Arkadaşı çok üzülüp, ağlamış. Bizim tavşansa arkasından gülmüş. Annesi demiş o kadar “arkadaşlarınla alay etme” diye ama anlatamıyormuş. Okula gitmiş tavşan ve teneffüste sincap arkadaşını görmüş ve demiş ki “Ne kadar çirkinsin biliyor musun?”. Sincap da ona “Ne kadar kötüsün bir daha senle arkadaş olmayacağım” diye cevap vermiş. Tavşan “aman aman sana mı kaldık” demiş ve zil çalmış. Derste arkadaşına cimcik atmış. Ders yaparken bir de bakmış beden eğitimi olmuş ve bunun gibi yaramazlıklar yapmış. Ama hiç arkadaşı kalmamış. Cimriliğin ve kibirliliğin kötülüğünü öğrenmiş ve kimseyi üzmeyeceğine yemin etmiş. Kötülük yaptığı arkadaşlarından özür dilemiş. Artık hiç ama hiç cimri ve kibirli olmamış.

MAVİ BALONLU KIZ

Mevsimlerden kışmış, bir gün bir kız çocuğu doğmuş.

Bu kız büyümüş, 4 yaşına gelmiş. Bir gün Melis ve annesi parka gitmişler

Parka da baloncu gelmiş.

Melis baloncuyu görmüş. Hiç durur mu, annesini ikna edip en büyük balonu aldırmış ve mavi olmasını istemiş. Mavi balonu herkese göstermiş. Böylece çok mutlu olmuş.

5 Haziran 2010 Cumartesi

ÜLKELERİ YOK ETMEYİN

Bir varmış bir yokmuş. Devler, canavarlar ve özellikle büyücülerin yaşadığı bir ülke varmış. Bu ülkenin adı büyücüler ülkesiymiş. Başka yaratıklar da varmış ama büyücüler 30, devler 18, canavarlar 15 taneymiş.

Bir gün saraya gelen 3 dev şöyle demişler: “Her birimiz 3 tane genç kız yemek istiyoruz”.

Kralın 12 tane kızı, 3 tane oğlu varmış.
Kral şöyle demiş: “Ne kızlarımı ne de oğullarımı alamayacaksın”.

Orduyu savaşmak için hazırlıyorlarmış. Bu arada devler şehre girmiş.
Kral “Onları hemen yakalayın” demiş.
Devler yine sarayın kapısına gelmiş. 9 genç kız devlerin midesine inmiş. Devler ülkelerine dönmüş. Devler kötü niyetli değilmiş, ülkeleri yok olduğu için kendi ülkelerinden ayrılıp öç alıyorlarmış. Bu şekilde kralın ülkesine canavarlar da gelmiş büyücüler de.

Bir gün yine saldırıya uğrayan kral dayanamayıp sormuş “Eskiden böyle değildiniz siz niye böyle oldunuz?”
Devler “ülkemizi yok edenlerden öcümüzü alıyoruz”.

Kral o zaman anlamış dertlerini. “Tamam, söyleriz ülkenizi yok eden şeyleri durdursunlar” demiş. Böylece 2 ülke de mutlu, mesut yaşamışlar.

3 Haziran 2010 Perşembe

İKİZLER VE TERLİK

Bir varmış bir yokmuş. İkiz kardeşler varmış. Bu ikizler birbirine benziyormuş ama huyları benzemezmiş. Bu ikizlerinin birinin adı Mehmet, diğerinin adı ise Muratmış. Mehmet usluymuş, kibarmış. Murat yaramazmış, kabaymış. Ama yine de seviyormuş kardeşini.

Bir gün anneleri ve babaları, taşınmaya karar vermişler. Ormanın sessiz sedasız bir köşesinde ev tutmuşlar. Orada bayağı kalmışlar, ta ki anneleri hastalanana kadar. O zaman yine şehre dönmüşler. Orada da ev tutmuşlar. Anneleri hala hastaymış. İkizler aynıymış. Bir gün yine annesi ile babası ormana odun toplamaya gitmiş.

Bizim çocuklara da tembih etmişler. “Sakın kapıyı çalıp annenizin arkadaşıyım, babanızın arkadaşıyım diyene kapıyı açmayın”.

“Tamam” demiş Mehmet. Kıra gitmek istiyormuş Murat. Mehmet de gitmek istemiş.
Murat “Sıkıldım artık. Kıra gideceğim”.
Mehmet “Ben gitmem” demiş.

Gitmezmiş gitmemesine de, yalnızlıktan korkuyormuş. Bu yüzden gitmek zorunda kalmış. İkisi de kıra gelmiş. Çok yorulmuşlar. Bir ağacın gölgesinde uyuyakalmışlar. Mehmet gözünü açtığında, akşam olmuş hava kararmış. Mehmet, Murat’ı uyandırmaya çalışmış ama uyandıramamış. Hızla koşmaya başlamış. Giderken bir el arabası görmüş. İçi terlik doluymuş. Ona yaklaşmış.

Bir ses “Gel gel Mehmet” diyormuş.

Mehmet “Sen kimsin?” demiş.

Yanıt gelmemiş. Mehmet arabaya yaklaşmış.
“İstediğin terliği dene” demiş aynı ses. Mehmet bir sürü terlik denemiş. Hepsi de çok güzelmiş.

Bir diğer terliği denerken o sesi yine duymuş.
“Mehmet bu terlik dilek terliğidir. Ayağına giy”.
Mehmet terliği ayağına giymiş. “Şimdi bir dilek dile. Ama ne dilersen dile kimseye söyleme”.

Mehmet “söylemem” demiş ve tam dileğini dileyecekken annesini hatırlamış. Bir süper kahraman olmak istemiş. Ama annesini iyileştirmek de istemiş. Ancak sadece bir dilek hakkı varmış. Bu yüzden annesini seçmiş. Ve sevinçle kardeşini uyandırmış. “Murat Murat, uyan eve gidelim.”
Murat “ne acelemiz var” demiş. Mehmet “sen yürü”.
Hemen eve gitmişler. Anne ve babaları evdelermiş. Annesi çocuklarını kucaklamış, “nerdeydiniz” diye sormuş. Murat her şeyi anlatırken, Mehmet odasına çıkmış ve dilek dilemiş, anneleri de iyileşmiş ve sonsuza kadar mutlu yaşamışlar.

2 Haziran 2010 Çarşamba

ESKİ GİYSİ (fıkra)

Bir karı koca varmış. Bir gün karısı adamdan evi badana yapmasını istemiş ve demiş ki “Aman ha eski bir şeyler giy, üstün başın mahvolur yoksa”. Adam da “tamam” demiş ve gitmiş. Birazdan tekrar kadının yanına geldiğinde, kadın bir çığlık atmış. “Bu da ne…benim gelinliğimi giymişsin”…Adam da “Eeeee…sen eski bir şeyler giy dememiş miydin” diye cevap vermiş.

CENNET PERİSİ VE BİR ADAMIN ARKADAŞLIĞI

Bir varmış bir yaz varmış. Ama bu sıradan bir yaz değilmiş. Çok sıcakmış.

Bir gün oraya bir insan gelmiş.

Öyle terlemiş ki hayal görmeye başlamış. Bir kova dolusu su görmüş. “Öyle sıcak ki, hayaller görmeye başladım” demiş adam kendi kendine.

Adamcağız sıcaktan bitkin düşmüş. “Mutlaka su bulmayalım” demiş. Aramış, taramış bir türlü su bulamamış.

Sonunda kayıp olmuş. Ailesinin onu merak edeceğini biliyormuş.

Susuzluktan tam baygın düşeceği zaman, bir ses duymuş. Adamcağız sağına bakmış, soluna bakmış kimseyi bulamamış.

Meğerse bu Cennet Perisiymiş. Adam sonunda Cennet Perisi’ni görmüş.

Cennet Perisi ona su vermiş. Evine göndermiş.
Artık Cennet Perisi, her gün adamın evine geliyor ve arkadaşlık ediyormuş.

31 Mayıs 2010 Pazartesi

EŞYALARINA İYİ BAK

Küçük bir evde oturan bir aile varmış. Bu aile üç kişiden oluşuyormuş: anne, baba, çocuk. Çocuğun adı Kemal’miş. Annenin adı Leman, babanın adı Kerem’miş. Kemal eşyalarına çok kötü davranıyormuş. Bir gün okula hazırlanırken annesi seslenmiş:

-Kemal! Neredesin oğlum? Kahvaltı hazır.

Kemal:

-Bir dakika, geliyorum!

Sonra yatağında zıplamaya başlamış. Bir ses duymuş:

-Üstümde zıplamayı kes!

Kemal:

-Sen kimsin?

-Ben yatağım. Bak hala zıplıyor!

Bir ses daha duymuş Kemal. Bu ses de şöyle diyormuş:

-Yine mi o? Bıktım artık ondan!

Kemal sormuş:

-Bu ses kime ait?

Yatak:

-O mu? Kardeşim yastığa ait.

Annesi:

-Nerede kaldın oğlum?

Kemal:

-Gitmem lazım. Sonra görüşürüz.

Annesi ve babası yemeklerini bitirip salona geçmişler. Kemal tabağı tam kıracakken bir ses daha duymuş:

-Lütfen yapma!
Kemal tabağa şaşkınlıkla bakmış ve onunla konuşmaya başlamış:

-Sen nasıl konuşuyorsun?

Tabak:

-Senin gibi.

Kemal birkaç eşya ile daha konuşup uslanmış ve sonsuza kadar uslu kalmış.

30 Mayıs 2010 Pazar

KRAL

Ormanda hayvanlar mutlu, sağlıklı ve düzenli bir şekilde yaşıyorlardı. Bir gün yanlarına bir aslan geldi:
-Sevgili dostlarım, ben de sizler gibi bir hayvanım. Sirkten kaçtım. Orada beni çok yoruyorlardı. Burada sizinle yaşamak istiyorum. Beni aranıza kabul eder misiniz? dedi.

Hayvanlar hep bir ağızdan:
-Tabii ki kabul ederiz. Çoktandır aramıza kimse gelmemişti, dediler.

Tavşan:
-Sincap sana kalacağın yeri göstersin, dedi.
Sonra devam etti:
-Bizim kralımız olmak ister misin?

Aslan:
-Seve seve… Söz veriyorum ki düzeninizi hiç bozmayacağım, dedi.

Aslan ilk başta dediği gibi davrandı. Ama sonra vahşileşmeye başladı. Sonralarda bir zebra, üç maymun, iki de sincap yedi. Hayvanlar bu konuyu bilge baykuşa danıştılar.

Bilge baykuş:
-Endişelenmeyin! Aslan başkasına zarar vermeden onu buraya getirin, dedi.

Hayvanlar aslanla geldiklerinde baykuşun yanında dişi bir aslan vardı.
Baykuş:
-Aslan ve dişi aslanı boş bir ormana götürün, orada bırakın. İyi anlaşacaklardır, dedi.

Hayvanlar baykuşun dediğini yaptılar. Bir iki ay sonra hayvanlara aslandan bir kart geldi.

Aslan:
-Sevgili arkadaşlar,
Sizleri çok özledim. Bana verdiğiniz bu tavsiye için çok ama çok teşekkür ederim. Eşim ve benim üç yavrumuz oldu. Çok mutlu olduk. Sizin oralara verdiğim zararlar için beni affedin. O zaman kendimi kaybetmiştim ama şimdi çok mutluyum.
En iyi dileklerimle,
Aslan.