30 Haziran 2010 Çarşamba

İLK HİKAYE

Cennet Perisi benim ilk yazdığım hikayedir. Bir gün odamda ödev yaparken aklıma bu hikaye geldi. Ödevi mödevi bırakıp masamdan ok gibi fırladım. Hemen yazmaya koyuldum ve de 15 dakika içinde bitirip ödevime döndüm. Annem ve babama okudum. Çok beğendiler. Aradan 1-2 ay geçti benim hikayelerim de 65 tane falan olduğu için bana bu blogu açtık.
Bige

Ek bilgi: (ok gibi fırladım) kelimesi deyim olarak kullanılmıştır.

29 Haziran 2010 Salı

ŞAKACI MIRNAV

Şakacı bir kedi yavrusu varmış. Bu yavrunun adı Mırnav’mış. Ama Mırnav eşek şakaları yaparmış. Annesi Mırnav’ı önüne alıp konuşmuş:

-Bak Mırnav, şaka yapmak güzel biliyorum ama eşek şakası güzel değil!

Mırnav:

-Güzel, can yakmıyor ki!

-Ama insanları utandırıyor.

Mırnav’ın umuru bile olmamış.

Evin hanımı sonunda sıkılmış. Mutfak hep yumak doluymuş ve takılıp, bir günde sekiz kez yemeği dökmüş.

-Yeter dayanamıyorum! demiş.

Mırnav’ı direk dışarı atmaya karar vermiş. Mırnav annesini dört ay görememiş. Zor su bulmuş, yemek daha da zor. Evin hanımı sonunda Mırnav’ı içeri almış. Mırnav bir daha eşek şakası yapmamış.

PARTİDEN SONRA

Hep zararlı şeyler yiyen bir çocuk varmış. Bu çocuğun adı Nil’miş. Doğumgünü yaklaşan Nil çok heyecanlıymış. Düzenliymiş Nil ama abur cubura çok düşkünmüş. Nil’in doğumgünü evlerinde olacakmış. Nil sekiz yaşına girecekmiş. Doğumgünü gelmiş çatmış. Nil bir yiyecek listesi hazırlamış ve annesine vermiş. Annesi listeye bakmış.

Listedeki yiyecekler:
1. Cips
2. Hamburger
3. Patates kızartması
4. Bonibon
5. Tost

Listedeki içecekler:
1. Kola
2. Fanta
3. Gazoz

Annesi Nil’e bakmış ve:
-Peki, demiş.

Bolca eğlence olmuş. Nil beş gün sonra doktora gitmiş.

Annesi:

-O kadar abur cuburun sonucu bu, demiş.

Nil artık abur cuburu bırakacağına söz vermiş.

KISKANÇLIK KÖTÜDÜR

Bir ormanda bir sincap doğmuş. Sincabın adı Momo imiş. Ama çok büyük bir sorun varmış. Bu sincap çok kıskançmış. Momo yuvaya başlamış. Bütün beğendiği ve kendinde olmayan şeylere zarar veriyormuş. Mesela arkadaşı maymunun kalemini çok ama çok beğenmiş ve onu gizlice çöpe atmış. Maymun Pitti sırasına gelince kalemini bulamamış ve öğretmenden istemek zorunda kalmış:

-Öğretmenim!

Öğretmen:

-Evet Pitti?

-Kalemimi sıranın üzerine bırakmıştım ama şimdi yok. Bana kalem verir misiniz?

-Peki.

Momo gün içinde türlü türlü kıskançlıklar yapmış. Ama bir de bakmış ki arkadaşları üzülüyor, suçunu itiraf etmiş ve bir daha da kıskançlık yapmamış.

25 Haziran 2010 Cuma

HASTAYIM

Siteme giren herkesten özür diliyorum. Hasta oldum ateşlendim de, siteme bakamadım ancak bugün iyi oldum. Benim de ilk işim sitene bakmak oldu tabi.
Bige

AKBABALARIN UMUDU

Bir varmış bir yokmuş bir zamanlar akbabalar ülkesi varmış. Bu ülkede 890 tane akbaba varmış. Çok yaşlı bir tane akbaba varmış. Bu akbaba grubun başı olmak istiyormuş. Çünkü ne zaman ne olacağını çok iyi biliyormuş. Ama bizim diğer genç akbabalar iri yarı bir akbaba seçmek istiyorlarmış. Lider seçimi yapılmış. “Dinozorlar hep yumurtalarını buraya bırakıyorlar değil mi?” demiş lider akbaba. Biz de onlar giderken yumurtalarını çalalım. Herkes bu fikri onaylamış, biri dışında herkes. Yaşlı akbaba “yapmayın” demiş. Ama hep bunu yapmışlar. Yaşlı akbaba yapmamış.

Sonunda:

Büyük dinozora yem olmuşlar.

20 Haziran 2010 Pazar

KÖTÜLÜK YAPAN İYİLİK BULMAZ

Çok eski zamanlarda ülkeleri krallar yönetirmiş. O zamanlarda, yaşlı mı yaşlı bir nine yaşarmış. Kralın kötü olduğunu bildiğinden krallığa adım bile atmazmış. Öyle iyilik severmiş ki! Ona kötülük yapanları bile severmiş. Yaşlı nine pazara giderken, kral, biri atına dokundu diye onu 80 yıl cezalandırmış. Nine kralla konuşmaya karar vermiş:

-Sayın kralım böyle yapmayın lütfen adamcağız bir tek atınızı sevdi. Kötülük yapan iyilik bulmaz kralım.

Kral:

-Yaşlı nine, akılsız nine, ne dediğini bilmiyorsun sen! Bu küstahlıkla nasıl karşıma çıkarsın sen? Bu sefer seni affediyorum ama bir daha affetmem ona göre!

Sonunda halkın istediği olmuş. Yeni çok ama çok iyi kalpli bir kral gelmiş.

Eski kral yine nineyi görmüş:

-Sen haklıydın nineciğim. Ben ne yaptığımın her halde farkında değildim, kötülük yapan iyilik bulmaz…

11 Haziran 2010 Cuma

MİNİK KURBAĞA

Tombo arkadaşlarıyla kurbağa gölünde oynuyormuş. Annesi Tombo’ ya:

-Haydi gel oğlum yemeğin hazır, demiş.

Tombo, istemeye istemeye:

-Tamam anneciğim geliyorum, demiş.

-Bay bay arkadaşlar, yemek yemeliyim, yine burada buluşuruz, demiş.

Ertesi gün Tombo okula giderken yolda tavşan Toli’yi görmüş:

-Merhaba Toli, bügün nasılsın?
Toli, Tombo ’ nun yüzüne bile bakmamış. Çünkü Toli şımarığın tekiymiş. Sınıfa geldiklerinde Toli, “ben herkesten zengin, akıllı, daha iyi, üstün, iyi ve çok güzelim” tavırlarıyla herkesi her zamanki gibi kendine hayran bırakmış. Ama Toli’ nin artık hiç ama hiç arkadaşı kalmamış. Onun yerine Tombo ile arkadaşlık edip Toli’yi bırakmışlar. Çünkü Tombo, hiç Toliyle arkadaşlık etmemiş.

HIRSIZLIK KÖTÜDÜR

Eski zamanlarda Ali, Ahmet, Mehmet, Cemil, Ayşe, Kerem bir de küçük Can varmış. Hepsinin de kötü yanları, iyi yanları varmış. Ahmet kıskançmış. Ama yine de dışlamıyorlarmış onu. En kötüsü Mehmet’miş. Hırsızlık yaparmış. Yine de dışlanmıyormuş. Ali bir gün düdüğünü düşürmüş. Küçük Can onu bulmuş:

-Bu düdük kimin?

Ceren söze karışmış:

-Kimin sarı bir düdüğü var?

Ali “benim” diyemeden Mehmet:

-O düdük benim.

Ali:

-Hayır benim.

Mehmet:

-Benim.

Ali:

-Benim.

Ali sonunda sıkılmış:

-Senin olsun.
Aralarında böyle bir sürü olay geçmiş. Sonunda Mehmet’in hiç arkadaşı kalmamış. Mehmet bir daha hiç hırsızlık yapmamış. Ama işe yaramamış.

8 Haziran 2010 Salı

DÖRT ARKADAŞ

Biz dört arkadaşız
Hep bir aradayız
Art arda sıralanırız
Sizi yalnız bırakmayız.

Adlarımız farklı, farklı
Yaz İlkbahar Kış Sonbahar
Tanıdınız bizi her halde
Bayağı iyi şekilde...

MEVSİMLER

Sonbaharın simgesi ağaç yaprağının dökülmesi
Bak dört yana gör ne dediğimi anla.
Kış bu mevsim başa bela
Hasta ol ye iğneyi.

İlkbahar ağaçlar çiçek açar,
Güzel kokar, kopartma solar
Yaz gir denize bolca yüz
Dikkat et gitme derinlere boğulma yaralanma

Bu dört arkadaş hep yanı başımızda
Yalnız dikkat et hepsinin iyi yanı kötü yanı var.

İYİ KALPLİ KUŞ

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, hayvanlar ormanında hayvanlar mutlu mesut yaşıyorlarmış. Çok ama çok hayvan olduğu için kuraklık yaşanıyormuş. Eee nasıl yaşanmasın sincaplar, aslanlar, kuşlar, fareler, tavşanlar, kaplanlar, zürafalar, tilkiler, kurtlar, ayılar bu sudan içe içe kuraklık olmuş. Orada çok iyi kalpli bir kuş varmış ki, işte bu kuş kendinden büyük bir orman kurtaracakmış. Bir gün orman halkı toplanmış ve ormanlar kralına kuraklığı açık etmişler: “Sayın kralım bir kuraklık oluştu. Buna bir çözüm bulunmazsa hepimiz susuzluktan öleceğiz”. Ormanlar kralı: “Tamam, kuraklığa çözüm bulacağım, söz” demiş ve böylelikle halk da rahatlamış.
Minik kuşun da kulağına ulaşmış. Kuşçuk, annesine sormuş: “Anneciğim şu kuraklık hikayesi doğru mu?” Annesi: “Tabii ki doğru yavrum, bana güvenebilirsin” demiş. Kuşçuk, kuraklığın nedenini bulmaya karar vermiş. Annesiyle konuşmuş: “Annecim ben kuraklığın sebebinin bu olduğuna inanmıyorum. Araştırmaya çıkacağım”. Annesi: “Peki ama çok dikkatli olacaksın”. Kuşçuk: “teşekkür ederim anneciğim” demiş. Hazırlıklar başlamış: sular, ekmekler, dallar, bisküviler, miniminnacık örtü ve yastık.
Sonunda yola çıkılmaya hazırmış. Kuşçuk, ormanda kaldığı sürece bir sürü araştırma yapmış. Tavşanları gözlüyormuş. Evine dönmüş. Tabi ormanda 5 ay kalmış. Tavşanların suçlu olduklarını söylemiş: “Onlar suyumuzu kesip kendilerine saklıyorlar”. Tavşanlar suçlu bulunup ormandan atılmışlar. Böylece herkes yaşamına devam etmiş, küçük kuşu hep kahraman gibi görmüşler.

YORUMLARINIZI BEKLİYORUM

Eee... hepsine yorum göndermişsiniz. "Ülkleri Yok Etmeyin"e yorum yok mu? Anne, Sinem Abla, Hatice Teyze ne duruyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum.

7 Haziran 2010 Pazartesi

OKULLAR TATİL

Bugün okullar tatil olduğu için vaktim vardı ve iki hikaye birden ekledim. Okuyucuların iyi vakit geçirmesi dileğiyle...

CİMRİ OLMA

Bir ormanda hayvanlar yaşarmış. Bu ormanda bir tavşan doğmuş. Bu tavşan büyümüş anaokuluna başlamış. Ama bir sorun varmış. Bu tavşan çok cimriymiş ve kibirliymiş. Bir gün yine okula giderken bir arkadaşını görmüş ve ona demiş ki “Okula geç mi kaldın?”. Arkadaşı “evet” demiş. Tavşan “Ben asla geç kalmam. Ama sen kalırsın. Çünkü eziksin” demiş. Arkadaşı çok üzülüp, ağlamış. Bizim tavşansa arkasından gülmüş. Annesi demiş o kadar “arkadaşlarınla alay etme” diye ama anlatamıyormuş. Okula gitmiş tavşan ve teneffüste sincap arkadaşını görmüş ve demiş ki “Ne kadar çirkinsin biliyor musun?”. Sincap da ona “Ne kadar kötüsün bir daha senle arkadaş olmayacağım” diye cevap vermiş. Tavşan “aman aman sana mı kaldık” demiş ve zil çalmış. Derste arkadaşına cimcik atmış. Ders yaparken bir de bakmış beden eğitimi olmuş ve bunun gibi yaramazlıklar yapmış. Ama hiç arkadaşı kalmamış. Cimriliğin ve kibirliliğin kötülüğünü öğrenmiş ve kimseyi üzmeyeceğine yemin etmiş. Kötülük yaptığı arkadaşlarından özür dilemiş. Artık hiç ama hiç cimri ve kibirli olmamış.

MAVİ BALONLU KIZ

Mevsimlerden kışmış, bir gün bir kız çocuğu doğmuş.

Bu kız büyümüş, 4 yaşına gelmiş. Bir gün Melis ve annesi parka gitmişler

Parka da baloncu gelmiş.

Melis baloncuyu görmüş. Hiç durur mu, annesini ikna edip en büyük balonu aldırmış ve mavi olmasını istemiş. Mavi balonu herkese göstermiş. Böylece çok mutlu olmuş.

5 Haziran 2010 Cumartesi

ÜLKELERİ YOK ETMEYİN

Bir varmış bir yokmuş. Devler, canavarlar ve özellikle büyücülerin yaşadığı bir ülke varmış. Bu ülkenin adı büyücüler ülkesiymiş. Başka yaratıklar da varmış ama büyücüler 30, devler 18, canavarlar 15 taneymiş.

Bir gün saraya gelen 3 dev şöyle demişler: “Her birimiz 3 tane genç kız yemek istiyoruz”.

Kralın 12 tane kızı, 3 tane oğlu varmış.
Kral şöyle demiş: “Ne kızlarımı ne de oğullarımı alamayacaksın”.

Orduyu savaşmak için hazırlıyorlarmış. Bu arada devler şehre girmiş.
Kral “Onları hemen yakalayın” demiş.
Devler yine sarayın kapısına gelmiş. 9 genç kız devlerin midesine inmiş. Devler ülkelerine dönmüş. Devler kötü niyetli değilmiş, ülkeleri yok olduğu için kendi ülkelerinden ayrılıp öç alıyorlarmış. Bu şekilde kralın ülkesine canavarlar da gelmiş büyücüler de.

Bir gün yine saldırıya uğrayan kral dayanamayıp sormuş “Eskiden böyle değildiniz siz niye böyle oldunuz?”
Devler “ülkemizi yok edenlerden öcümüzü alıyoruz”.

Kral o zaman anlamış dertlerini. “Tamam, söyleriz ülkenizi yok eden şeyleri durdursunlar” demiş. Böylece 2 ülke de mutlu, mesut yaşamışlar.

3 Haziran 2010 Perşembe

İKİZLER VE TERLİK

Bir varmış bir yokmuş. İkiz kardeşler varmış. Bu ikizler birbirine benziyormuş ama huyları benzemezmiş. Bu ikizlerinin birinin adı Mehmet, diğerinin adı ise Muratmış. Mehmet usluymuş, kibarmış. Murat yaramazmış, kabaymış. Ama yine de seviyormuş kardeşini.

Bir gün anneleri ve babaları, taşınmaya karar vermişler. Ormanın sessiz sedasız bir köşesinde ev tutmuşlar. Orada bayağı kalmışlar, ta ki anneleri hastalanana kadar. O zaman yine şehre dönmüşler. Orada da ev tutmuşlar. Anneleri hala hastaymış. İkizler aynıymış. Bir gün yine annesi ile babası ormana odun toplamaya gitmiş.

Bizim çocuklara da tembih etmişler. “Sakın kapıyı çalıp annenizin arkadaşıyım, babanızın arkadaşıyım diyene kapıyı açmayın”.

“Tamam” demiş Mehmet. Kıra gitmek istiyormuş Murat. Mehmet de gitmek istemiş.
Murat “Sıkıldım artık. Kıra gideceğim”.
Mehmet “Ben gitmem” demiş.

Gitmezmiş gitmemesine de, yalnızlıktan korkuyormuş. Bu yüzden gitmek zorunda kalmış. İkisi de kıra gelmiş. Çok yorulmuşlar. Bir ağacın gölgesinde uyuyakalmışlar. Mehmet gözünü açtığında, akşam olmuş hava kararmış. Mehmet, Murat’ı uyandırmaya çalışmış ama uyandıramamış. Hızla koşmaya başlamış. Giderken bir el arabası görmüş. İçi terlik doluymuş. Ona yaklaşmış.

Bir ses “Gel gel Mehmet” diyormuş.

Mehmet “Sen kimsin?” demiş.

Yanıt gelmemiş. Mehmet arabaya yaklaşmış.
“İstediğin terliği dene” demiş aynı ses. Mehmet bir sürü terlik denemiş. Hepsi de çok güzelmiş.

Bir diğer terliği denerken o sesi yine duymuş.
“Mehmet bu terlik dilek terliğidir. Ayağına giy”.
Mehmet terliği ayağına giymiş. “Şimdi bir dilek dile. Ama ne dilersen dile kimseye söyleme”.

Mehmet “söylemem” demiş ve tam dileğini dileyecekken annesini hatırlamış. Bir süper kahraman olmak istemiş. Ama annesini iyileştirmek de istemiş. Ancak sadece bir dilek hakkı varmış. Bu yüzden annesini seçmiş. Ve sevinçle kardeşini uyandırmış. “Murat Murat, uyan eve gidelim.”
Murat “ne acelemiz var” demiş. Mehmet “sen yürü”.
Hemen eve gitmişler. Anne ve babaları evdelermiş. Annesi çocuklarını kucaklamış, “nerdeydiniz” diye sormuş. Murat her şeyi anlatırken, Mehmet odasına çıkmış ve dilek dilemiş, anneleri de iyileşmiş ve sonsuza kadar mutlu yaşamışlar.

2 Haziran 2010 Çarşamba

ESKİ GİYSİ (fıkra)

Bir karı koca varmış. Bir gün karısı adamdan evi badana yapmasını istemiş ve demiş ki “Aman ha eski bir şeyler giy, üstün başın mahvolur yoksa”. Adam da “tamam” demiş ve gitmiş. Birazdan tekrar kadının yanına geldiğinde, kadın bir çığlık atmış. “Bu da ne…benim gelinliğimi giymişsin”…Adam da “Eeeee…sen eski bir şeyler giy dememiş miydin” diye cevap vermiş.

CENNET PERİSİ VE BİR ADAMIN ARKADAŞLIĞI

Bir varmış bir yaz varmış. Ama bu sıradan bir yaz değilmiş. Çok sıcakmış.

Bir gün oraya bir insan gelmiş.

Öyle terlemiş ki hayal görmeye başlamış. Bir kova dolusu su görmüş. “Öyle sıcak ki, hayaller görmeye başladım” demiş adam kendi kendine.

Adamcağız sıcaktan bitkin düşmüş. “Mutlaka su bulmayalım” demiş. Aramış, taramış bir türlü su bulamamış.

Sonunda kayıp olmuş. Ailesinin onu merak edeceğini biliyormuş.

Susuzluktan tam baygın düşeceği zaman, bir ses duymuş. Adamcağız sağına bakmış, soluna bakmış kimseyi bulamamış.

Meğerse bu Cennet Perisiymiş. Adam sonunda Cennet Perisi’ni görmüş.

Cennet Perisi ona su vermiş. Evine göndermiş.
Artık Cennet Perisi, her gün adamın evine geliyor ve arkadaşlık ediyormuş.